DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİRİZ. DÜNYANIN KİRLERİNİ TEMİZLEMEK İÇİN, TÜM SÜPÜRGELER BİRLEŞİN... süpürge temizlenmek ve temizlemek isteyen tüm alınteri sahiplerine açıktır.gündem işçi,sendika ve sınıf siyasetidir.varoluşumuzun birlikteliğimizde olduğu bilinciyle,süpürgemizi en pürüssüz temizlik için büyütmeliyiz.tüm işçi sınıfı ve sektörlerin yer alacağı ama temelde çağrı merkezi sömürüsü ve kirlerini temizlik listesinin başına koymuş bulunmaktayız. kolay gelsin.

17 Kasım 2008 Pazartesi

basında direniş

15 Eylül 2008

Tükenmeyenlerin direnişi

Açlık grevine hazırlanan işçiler, onları durdurmak isteyen bir ana; bir direnişten yansıyanlar

 

İnsan yenilince değil yenilgiyi kabul edince tükenir

AssisTT A.Ş'de çalışan 11 işçi sendikalı oldukları ve işyerinde sendikalaşmanın öncülüğünü yaptıkları için 19 Ağustos'ta işten atılmışlardı. Bunun üzerine "biz işçiyiz; sendikalı olmak en doğal hakkımız" diyerek işe iade ve işyerinde sendikalaşma hakkının engellenmemesi talebiyle Telekom'un Bostancı'daki 6 katlı binası önünde 5 günlük bir oturma eyleminden sonra Açlık Grevi'ne dönüşerek sürecek bir direnişe başladıklarını 7 Temmuz günü yaptıkları bir basın açıklamasıyla duyurmuşlardı. Oturma eyleminin 5. günü onlarlaydık.

Çağrı merkezleri

 

Onlar Telekom'un çağrı merkezi işçileri. Pek çoğumuz için çevirmenin kabusa dönüştüğü şu 444'lü numaraların kurulu mekanik sesini aşmayı başarırsak eğer, kavuşmaktan büyük mutluluk duyduğumuz hattın öbür ucundaki insan sesi. Cebi dolu iyi müşteriler için şüphesiz iyi hizmet, işçiler ve emekçiler için ise daha çok zorunlu hallerde kullanılan danışma, bilgi alma servisi. Patronların dünyasında ise henüz anlamını tam olarak bulamamış olsa da son 20 yılda dünyada ve Türkiye'de büyüme trentlerinde gösterdiği gelişmeyle iştahların kabardığı, rekabetin kızıştığı yeni keşfedilmekte olan bir alan.

 

Çağrı merkezleri 80'lerden beri krizler içinde hızla büyüyerek iş dünyası denilen sömürü aleminde yeni, yepyeni karlı bir sektör haline geldi. Bu sektörde istihdam edilen işçiler açısından ise sadece emek güçleriyle değil işyerlerinde bıraktıkları, giderek kaybettikleri fiziksel ve ruhsal güçleriyle kar vurguncularının bolca beslenip serpilebileceği yeni bir sömürü alanı oldu. Çağrı merkezleri bugün artık sağladığı rekabet olanakları ve yüksek maliyet avantajı rakamlarıyla müşteri avcılığına çıkan şirketlerin büyüme hedefleri içinde olmazsa olmaz. Kapitalist ekonomi diliyle konuşacak olursak eğer "yıldızı parlayan" yeni bir sektör ve pençesine alıp sömürdüğü, istihdam ettiği yüzbinlerce işçisiyle yeni bir işkolundan bahsediyoruz. Sadece Türkiye çapında her yıl yüzde 25-30 civarında büyüyen, yaklaşık 30 bin kişinin çalıştığı bir sektör, işkolu, sömürü alanı... ve elbette böylesi bir "sektör" uzun süre sınıf mücadelesinden azade kalamazdı. Kalmadı.

 

 

Çağrı merkezi taşeronlarından AssisTT

 

"AssisTT'in açılımı ne?" diye sorduğumuzda isminin bile bilinmediği bir şirkette çalışıldığını farkettik hep birlikte. "Bunun ne önemi var?" diye sorulabilir belki ama adının ne olduğunu bile bilmeden kendilerine dayatılan bir sistemde durmaksızın çalışan işçiler canlanırsa gözümüzün önünde, sorgusuz sualsiz çalışmanın da sonuçları olduğu görülecektir. Bugüne kadar hiç bir insan bilmediği, merak etmediği, sorup sorgulamadığı hiç bir şeyi değiştirebilmiş değil çünkü...

 

Türk Telekom/TTnet Çağrı Merkezi işçileri çeşitli taşeron firmalarda çalışmışlar. Önce SBS sonra KRM Danışmanlık ve en sonu Telekom'un yüzde 100 sermayeyle kendi bünyesine katarak yan bir kuruluş haline getirdiği AssisTT adlı bir başka taşeron firmaya geçmişler.

 

"AssisTT 2007'de geldi" diyor AssisTT'de çalışan işçiler için büyük sayılan 30 yaşı ve en uzun çalışma süresi olan 3 yılla "abi" konumunda olan Tuncay Gülhan. 6 yaşında bir çocuğu var. Sendikaya üye oldukları için işten birlikte atıldığı arkadaşları Özgür Çataltepe ve Cem Bahadır ile işe dönmek için Açlık Grevi yapma kararı alan işçilerden biri. Direnişe başlama ve örgütlenme sürecini şöyle anlattı:

Bıçak kemiğe dayandı

 

"AssisTT geldi ve ilk iş otelde seminer verdiler. 3-6 ay sabredin, koşullar düzelecek dendi. 8-9 ay geçti en ufak bir şey yapmadılar. Şubat ayıydı. Bir bayan arkadaşımız sendikaya üye olarak başlattı mücadeleyi. Onun etrafında 7-8 kişilik bir grup oluşmasıyla işten atılma tarihimiz olan 19 Ağustos'a kadar 203 kişi sendikalı oldu. Yüzde 51 için mücadele ediyorduk. İşten atıldıktan sonra sendikalaşma yavaşlasa da buradaki oturma eylemimizle yeniden sendikaya üye olmalar başladı. Toplam 500 kişi çalışıyor, önümüzdeki günlerde direnişimizle yüzde 51'i bulmayı hedefliyoruz."

 

Bu sözler henüz daha hiçbir şeyin bitmediğinin mücadelenin içerde ve dışarda kendi hareketi içinde sürdüğünün kanıtı. Üstelik bunu işten atılan sendikalı işçiler mücadele sloganı olarak çok da güzel dile getirmişler: "İnsan yenilince değil yenilgiyi kabul edince tükenir".

Bostancı Telekom'un önünde bir masa

 

Masanın etrafında bir işçi. Binayı çevreleyen demir parmaklıklara basın açıklamasında kullanılmış olan elle yazılmış dövizler asılı. Uzaktan bakınca ortalık masanın etrafının boşluğundan olsa gerek sessiz ve yalnız gibi görünüyor. "Diğer işçiler nerede" diye içinden geçirmeden edemiyor insan. Evet, yoklar. Kimisi evli sürekli gelmiyor, kimisi yeni bir iş bulmuş gitmiş. Ama Tuncay orda, Özgür yeni basılacak çıkartmalar için matbaa peşinde, Can gelecek. İşten atılan 11 işçi olmasa da fiili olarak 6-7 kişi burada direnmeye devam edecek. Oturma eylemi gibi daha çok bir bekleyiş anlamına gelen bir eylem biçimi bile mücadeleyi örgütlemeye devam edecek.

 

O bir ana... Kapitalizmin karartamadığı en saf duygularla direniş yerindeydi.

Biz oradayken direniş ilanının yapıldığı o ilk eylemde alelacele elle kartonlara yazılmış sloganlar, yeni özalit baskısıyla dosta düşmana ilan edilmek üzere direnişçi işçinin elleriyle asılırken duvarlara, özenle sağlamlaştırılıp yeniden düzenleniyor. Bu iş sürerken gazeteden işçilerin açlık grevi yapacağı haberini duyan bir anne çıkageliyor.

 

- "Sizin ananız yok mu onları düşünün. Açlık grevi yapmayın."

- "Anamız da var, 6 yaşında çocuğum da var ama başka çarem yok. Haksız yere işten atıldık. Hırsızlık, dolandırıcılık yapmadık. Hakkımız olanı, işimizi istiyoruz" diye uzun uzun konuşuyor Tuncay Gülhan onunla, ama anne kararlı; sırf bunun için, açlık grevi yapmayın demeye gelmiş çünkü.

 

- "Sizin gibi duyarlı insanlar gelir, daha çok destek verirse onlar da açlık grevi yapmayı düşünmezler" diyoruz.

- "Haklısınız ama annenizi, çoluğunuzu çocuğunu düşünün" diyor ısrarla.

- "Zaten çoluğumuz çocuğumuz için buradayız, bunun için mücadele ediyoruz" diye sürüyor konuşma.

 

Hiç bir yanıt anayı "açlık grevi yapmayın" kararlılığından vazgeçiremeyecek. Son sözünü söyleyip gidiyor. "Ne olur çocuklar açlık grevi yapmayın" Bu duyarlılık cezaevlerinde açlık grevleriyle yaşanan ölümlerin yarattığı toplumsal yaranın hala için için kanadığının ve kapanmadığının bir göstergesi olarak direniş alanlarında kendisini ifade ediyor. "Birilerinin bizi düşündüğünü görmek açısından güzel bir ziyaretti bu" diyor Tuncay. Direniş masasının etrafında bir işçi olsa da orda bulunduğumuz süre boyunca selamsız kalmadı masa. Hal hatır sorulmadan girilip çıkılmadı içeriye. İçerden Telekom'un sendikalı santral işçilerinin gönderdiği çayı da içtik.

Yansıma ve gerçek arasındaki fark

 

Konuşmamız devam ederken "daha iyi çalışma koşulları için iş bıraktılar" şeklinde basına yansıyan Temmuz eyleminin hangi koşullarda gerçekleştiğini öğrenmek bu yansıma biçiminin hiç bir şey anlatmadığını çarpıcı bir şekilde gösterdi. Aynı zamanda takım liderliğinin ne menem bir şey olduğunu ve gözüdönmüş, kişiliksiz, onursuz insanlar yaratan bu sistemin uygulanamaz hale getirilmesi için bağışlamaksızın amansız bir mücadele verilmesi gerektiği gerçeğini de gösterdi. Çağrı merkezi çalışanları için "Takım liderliği baskısı son bulsun" talebi mücadele sloganı olarak yükseltilmesinin yanında, aşağılama ve zorbaca tutumlar sergileme gözü dönmüşlüğünü gösteren kendini bilmezlere karşı daha kestirmeden haddini bildiren, yapanın yanına kar kalmadığını gösteren, işçi onurunu yükselten son derece haklı eylemlerle fiili olarak son bulabilir.

 

Temmuz eylemi sendikalaşma tüm hızıyla sürerken çoğunluğu sağlayamadan açığa çıkan sendikal faaliyeti bastırmak için takım liderlerinin öncülüğünde başlayan saldırganlığa karşı 200-220 kişinin kulaklık bırakıp aşağıya inerek iş bıraktığı toplu bir tepki eylemi. Tuncay Gülhan "o gün işyerinde değildim" diye anlatmaya başlıyor. Biz onun anlattıklarını derleyerek aktarıyoruz. Arkadaşları 15 kişilik çay odasına toplantı bahanesiyle çağırıp tehditle sendikadan istifa etmeleri için zorluyorlar. Aksi takdirde iş yasasının 25/2-e maddesiyle gerekçelendirilmiş, yani tazminatsız işten atıldıklarını bildiren bir kağıdı zorla imzalatmaya çalışıyorlar. Bu tehditler karşısında sıkıştırıldıkları odada imzalamak ya da pencereden atlamak dışında bir seçenek göremeyen işçinin "ne yani pencereden mi atlayalım" sorusuna "buradan değil ama 6. kattan atlayabilirsin" yanıtını verebilecek bir düşmanlık sergileniyor. Tehdit ve baskı her bir işçinin bireysel sorunlarına, durumlarına kadar inceltilip "senin borcun var, sen yeni evlendin, neyinize güveniyorsunuz" şeklinde sürdürülüyor. Bu kendini bilmezlik, bu zorbalık burada kalmıyor, emeğiyle çalışan işçiye o asalak, o satılmış kirli eller futursuzca uzanma cesareti de gösteriyor. "Başak adlı takım lideri yüzde 49 engelli raporu olan Gülriz arkadaşımıza zorla imza attırmak için fiziksel müdahalede bulundu." "Nasıl yani?" diye sorduğumuzda "omuzlarından tüm gücüyle zorla bastırarak kağıdı imzalatmaya çalışmış". Buraya ilk geldiğimde ayağı topallayarak yanımızdan geçerken karşılıklı selamlaşılan bir kadın canlanıyor gözümün önünde. Gülriz'in o olduğunu öğreniyorum. Üstelik uğradığı saldırı karşısında burnunda da hasar oluşmuş. Kendilerine karşı yapılmış olan bu haksız saldırganlık unutulup görmezden mi gelinecek? İçerde şu anda çalışan sendikalı ama özellikle sendikasız olan işçilerin bu soruya farklı farklı yanıtları mutlaka olacaktır. İlerleyen günlerde mücadelenin seyri bunu gösterecek.

 

 

Ve işten atma

 

Ve ses getiren bu iş bırakma eylemi sonrası sendikalaşmanın önünün bir an önce alınması ve bunun da işçilerin bölünüp, parçalanması yoluyla yapılması için AssisTT harekete geçiyor. İşin bırakıldığı akşam gece 12'ye kadar ve sabah da 3 saat süren iki toplantı yapılıyor AssisTT ile. Bu toplantılar sonucu sözlü olarak işten atmama garantisi veriliyor ama "sözlü olarak işten atmama garantisi verildiği halde işten çıkarıldık". 19 Ağustos'ta 11 arkadaşıyla birlikte işten atıldıklarını gösterir belgeyi gösteriyor Tuncay Gülhan.

 

4857 sayılı iş kanununun 25/II-e maddesi uyarınca güveni kötüye kullanma, sadakat sağlama yükümlülüğüne aykırı davranışlarınızdan dolayı 11.06.2005 tarihli Belirsiz Süreli İş Sözleşmeniz 19.08.2008 tarihi itibariyle haklı sebebe dayanılarak feshedilmiştir.

 

Her şey gibi güven ve sadakat kavramları da sınıfsal anlamlar taşırlar, fakat nasıl bir yasa ve sözleşme ki bu sadakati bir yükümlülük olarak işçilerin boynuna yüklüyor? Sadık kalınması emredilen çalışma koşullarına bir bakalım. İşten çıkarmalar sonrası 21 ay boyunca ücretlerine zam yapılmaksızın çalıştırılan işçiler baskı, tehdit, aşağılama, işten atmanın yanısıra sendikadan vazgeçmenin rüşveti olsun diye gasp edilen hakları ile ödüllendirildiler: Ücretler yüzde 10 zamlanırken primler yüzde 20'den yüzde 30'a çıkarılmış. 2007 itibariyle işe başlayanlar için bir defaya mahsus yarım maaş ikramiye verilmiş. Eylemin gücüyle sömürüyü biraz olsun sınırlandıran bu kazanımlar aynı zamanda sendikal mücadelenin sürdüğü koşullarda "sendika gelecek" korkusuyla işçileri bölmek isteyen AssisTT'in aldığı hesaplı bir önlem.

Çağrı merkezi yönetim sistemi

 

İşçilere hala 1-1,5 ay önce getirilen özel bir yazılımın belirlediği kontrol sistemiyle çalışma dayatılıyor. Patronlar kartlı, alarmlı kontrol sistemlerine bir yenisini daha eklediler. Çağrı merkezi yönetim sistemi. Şimdilik programlandığı biçimiyle tam kapasite uygulanamasa da işçiler neredeyse robota bağlanıyor. 6 milyon dolara mal olan bu sisteme göre her çalışanın vardiya ve mola saatleri çağrı yoğunluğuna göre sistem tarafından belirlenecek. Yani yarın ya da bir sonraki hafta hangi işçinin hangi vardiyada çalışacağı belli olmayacak. Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı mola kullanmak isteyen işçi çağrılar yoğunsa mola kullanamazken, henüz mola ihtiyacı olmayan bir başka işçi ise mola kullanmaya zorlanabilecek. Yemek saatleri de aynı yöntemle belirlenecek.

Kullanıcı şifrenizle girdiğiniz bir sistem. Sistem girişi yapmazsan vardiya uyumsuzluğu primlere yansıyor, prim kesintilerine neden oluyor.

Prim sistemi, performans sistemi, takım liderleri sistemi... ve tüm bunları bir araya getiren ücretli kölelik sisteminde her şey işçinin etini, kemiğini, ruhunu kemirerek daha fazla sömürülmesi için işliyor.

 

Ve AssisTT işçileri kendilerinde derin yaralar açan bu kölelik koşullarında çalışmak istemediklerini, bir araya gelmenin zorlu mücadelesini vererek haykırıyorlar. Yıllar yılı düşük ücretlere, ağır çalışma koşullarına ve şef baskılarına sesimizi çıkarmadan çalıştık. Gece gündüz çalışmamızın bedelini kimimiz hastalanarak, kimimiz psikolojisi bozularak ve kimimiz de hakaretlere maruz kalarak ödedik. Fakat artık bıçak kemiğe dayandı. Assistt işçisi yaşadığı sorunları çözmek için örgütleniyor, bilinçleniyor ve mücadele ediyor. Bu mücadele hepimizin mücadelesidir" diyerek çıktılar yola ve mücadele taleplerini yükselttiler.

 

 

o Atılan işçiler derhal geri alınsın!

o Ücretlerimiz iyileştirilsin!

o Takım liderleri baskısı son bulsun!

o Mola sürelerimiz arttırılsın!

o Tuvalet ve yemek molaları sisteme bağlanmasın!

o Düzenli sağlık kontrolleri yapılsın!

o Sendikalaşma hakkımız engellenmesin!

o Gece vardiyalarına ek ödeme yapılsın

 

Her biri insani çalışma koşullarına kavuşmak için olmazsa olmaz olan, ama karlarından başka bir şey düşünmeyen patronlar için duymak bile istemeyecekleri, "iş ve ekmek verdikleri hain işçilerin sadakatsizliği" olarak cezalandırılacak talepler bunlar.

Biz kazandık diyebilmek

 

"Varsın olsun" diyor Tuncay ve devam ediyor; "Bu işi yaptık ve kazandık diyebilmek için buradayız. İnsanlar mücadelemize inandı, onların vebali bizim boynumuzda. İnancımızı ve kararlılığımızı göstermek, birliği beraberliği sağlamak, örgütlenmeyi sürdürmek için burayı terketmeyeceğiz."

 

Neden açlık grevi diye sorduğumuzda ise "Bu işte kararlı olduğumuzu göstermek, inancımızı göstermek için" yanıtını alıyoruz.

 

AsissTT işçileri, az bilinen, çoğumuzun işimiz düştüğünde "aradığı" bir sektörde direnişe başladılar. Yaşanan çağrı merkezlerindeki sömürüye karşı emeğin kendini koruma kavgasıdır. Oysa kapitalist toplum, sermayenin dünyası işçi emeği ile ayakta durur. İşçinin emeği olmadan dönemez bu dünya, bu çark, bu dişliler. İşte bu hayatı üreten işçinin, yaptığının bilincine varma yolculuğu başladı bir kez... AssisTT'teki işçiler de girdiler bu mücadeleye. İstanbul sonbahara evrilen bir yazın nemli sıcağını yaşarken, değişik sektörlerden işçiler kendi hikayelerini anlatıyor, kendi tarihlerini yazıyorlar. Onları kendiliğindenliğe, yalnızlığa, tek başınalığa mahkum etmemek gerek. AssisTT'teki işçiler bugün açlık grevine başlayacak. İstanbul'un dört yanında direnişler var, sesler yükseliyor limanlardan, IBM'den, tersanelerden, dersliklerden, metalden, atölyeden... Bir uğultu yükseliyor. AssisTT usulca arasına katılıyor bu uğultunun. Sesini katıyor. O sesi büyütmek, sınıfın diğer kesimleriyle buluşturmak, güçlendirmek gerek. İşçi sınıfının kurtuluş gücü kendisinde saklı. Ama bilinçle savaşmadan kazanamayız.

 

AssisTT bu gerçeğe katıyor kendisini. İstanbul'a sonbahar geliyor. Bir uğultu yükseliyor...

Hiç yorum yok:

Blog Listem

  • MARKS'TAN ÖĞRENİYORUM - MARKS VE LENİN'DEN DİN İLE İLGİLİ DEMEÇLER...Marksa Göre Din ve Yabancılaşma [Erdoğan Ahmet] Marks dinle ilgili sosyal şartların sebep olduğu yabancılaşmad...
    14 yıl önce

DİRENİŞ

DİRENİŞ
AÇLIK GREVİNİN 1.GÜNÜ

Katkıda bulunanlar

TEMİZLİĞE HOŞGELDİNİZ.

"İçinde yaşadığımız şehirler ölümün okullarıdır,çünkü gayri insanidirler.bu şehirlerin herbiri uğultunun ve leş kokusunun kesiştiği kavşaklar halini almıştır.herbiri binalardan oluşan bir kaos olmuştur.bu şehirlerin içine milyonlarcamız yığılarak,yaşama nedenimizi yitirmekteyiz.biz çaresiz,bahtsızlar..."

büyük temizlik başlayacak...
ruhunuzu vitrinlerden kaçırın,özgürleştirin ve temizlenin.
değiştireceğimiz koskoca bir dünya var...
Powered By Blogger

DİRENİŞ

DİRENİŞ
GÜNEŞİMİZ...

YENİ YILDAN BEKLENTİLERİNİZ

Etiketler

İzleyiciler

FİLMLER

  • 15-16 HAZİRAN
  • AMELİE
  • AMERICAN GANGSTER
  • EKMEK VE GÜLLER
  • FIGHT CLUB
  • GERMİNAL
  • JESSE JAMES
  • LEON
  • REZERVUAR KÖPEKLERİ
  • V FOR VENDETTA
  • ÖLÜM GEÇİRMEZ