DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİRİZ. DÜNYANIN KİRLERİNİ TEMİZLEMEK İÇİN, TÜM SÜPÜRGELER BİRLEŞİN... süpürge temizlenmek ve temizlemek isteyen tüm alınteri sahiplerine açıktır.gündem işçi,sendika ve sınıf siyasetidir.varoluşumuzun birlikteliğimizde olduğu bilinciyle,süpürgemizi en pürüssüz temizlik için büyütmeliyiz.tüm işçi sınıfı ve sektörlerin yer alacağı ama temelde çağrı merkezi sömürüsü ve kirlerini temizlik listesinin başına koymuş bulunmaktayız. kolay gelsin.

17 Kasım 2008 Pazartesi

EMEK ÇALIŞMALARI MERKEZİ BROŞÜR DİZİSİ NO:1 ÇALIŞMA YAŞAMINDA HAKLARIMIZ

EMEK ÇALIŞMALARI MERKEZİ BROŞÜR DİZİSİ NO:1 ÇALIŞMA YAŞAMINDA HAKLARIMIZ


(sendika.org'dan)
İş hayatımızla ilgili birçok sıkıntı yaşıyoruz. Kimimiz sigortasız, kimimiz karnımızı bile zor doyurabileceğimiz bir ücretle çalışıyor. Kısaca güvencesiz çalıştırılıyoruz.
Biz güvencesiz işçiler, iş kazası geçiriyor, hastanelerde rehin kalıyor, sigortamız eksik yatırılıyor insanlık dışı koşullarda ve ücretlerde çalışıyoruz. Üstelik, patronların bizi istediği zaman kapı önüne koyabileceğini düşünüyoruz.
Sahip olduğumuz haklarımızdan haberdar olmadığımız için patronların pek çok haksızlıkları karşısında sessiz kalıyoruz. Bunları sineye çekiyoruz.
Bizler yani bu ülkede çalışan milyonlarca işçi haklarımızı öğrenmeliyiz. Haklarımızı bilmek sömürü çarkına dur diyebilmemiz için gereklidir.
Bunun yanında bir şeyi unutmamamız gerekiyor. Haklarımızı bilmek tek başına onları kullanmaya yetmiyor. Haklarımızı kullanmanın yolu birleşmekten ve örgütlenmekten geçiyor.
Ancak birleşen ve örgütlü işçiler haklarını ve taleplerini patronlar karşısında sonuna kadar savunabilirler. Patronlar, biz işçiler mücadele etmedikçe haklarımızı vermezler.
Üretenlerin Yöneteceği Bir Dünya İçin Emek Çalışmaları Merkezi
Emek Çalışmaları Merkezi güvencesiz işçilerin haklarını ve taleplerini savunmak için örgütlenmelerinin mücadelesini veriyor. Eğitim toplantıları, yayın faaliyeti, "Alo İşçi Hakları" telefon hattı ile bu mücadeleye katkı sunuyor.
Halkevlerinin İşçi Komisyonları ile başlayan güvencesiz çalışma karşıtı faaliyetimiz Emek Çalışmaları Merkezi ile bir adım daha ilerliyor, biraz daha olgunlaşıyor. Bu merkezlerin sayıları her geçen gün artıyor ve artmaya devam edecek. İstanbul’dan sonra sırada diğer Anadolu illeri var.
Emek Çalışmaları Merkezi, işçileri hakları konusunda bilgilendirmek, işçilerin yaşadığı sorunlara işçilerle birlikte çözüm yolları aramak ve işçilerin mücadelesine katkı yapmak amacıyla kuruldu.
"Emek Çalışmaları Merkezi Broşür Dizisi" de bu amaçlar doğrultusunda hazırlanıyor. Broşürler Dizisine " Çalışma Yaşamında Haklarımız" broşürüyle başlıyoruz. Bu dizi, çalışma hayatıyla ilgili çeşitli konularla ve emek hareketine dair yayınlarla devam edecek. 


SİGORTASIZ ÇALIŞTIRILMA DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER VE HAKLARIMIZ

Sigorta nedir, ne işe yarar?
Sigorta, çalışma hayatı boyunca, çalışmasını engelleyecek her türlü (iş kazası, hastalık, doğum,) beklenmedik duruma karşı işçinin güvence altına alınmasıdır. Sigorta ayrıca işçinin çalışarak geçirdiği uzun yıllardan sonra emekli olduğunda asgari insani koşullarda yaşamasının garanti edilmesidir. Kapitalist düzenin işçilere vahşice sömürmesi karşısında işçiler zamanında isyan edip sigortalı çalışma hakkını elde etmişler ve bu haklarını devletlerin anayasalarına yazdırarak kalıcı hale getirmişler.

İşçileri ilgilendiren kaç türlü sigorta vardır?
İşçileri esas olarak ilgilendiren sigortalar şunlardır: a) Hastalık Sigortası b) Analık Sigortası c) İş kazası Sigortası d) Emeklilik Sigortası e) Ölüm Sigortası

Bu sigortalardan faydalanmak için ne yapmamız gerekiyor?
Sigortadan faydalanmak için öncelikle bir işyerinde çalışmak gerekiyor. İsteyen dışardan prim ödeyerek de "İsteğe Bağlı Sigortalılık" hakkından yararlanabilir. Ancak bu sigortanın hakları daha sınırlıdır.

Ülkemizde kaç türlü sigorta sistemi var?
En büyükleri Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Emekli Sandığı ve Bağ-Kur. Bunlar kamu kuruluşları. SSK işçilere, Emekli Sandığı devlet memurlarına, Bağ-Kur esnaf ve serbest çalışanlara hizmet veriyor. Bunların dışında bir de özel sigorta kuruluşları var. Onlar da kendilerine ek sigorta yaptıracak kadar parası olan vatandaşlara hizmet veriyor.

SSK nasıl çalışıyor?
SSK, Emekli Sandığı gibi değil. Aslında aynı özel sigorta gibi çalışıyor. SSK işçilerden ve patrondan prim topluyor. Bu primler karşılığında da işçilerin sigorta ihtiyaçlarını karşılıyor. Dolayısıyla SSK aslında işçilerin kendi parasıyla kurulmuş bir kurum. Ama işçiler bunu genellikle devletin (bir) bedavadan sunduğu bir avantaj gibi düşünürler. Bu doğru değil. SSK işçilerin parasıyla kurulmuştur. İşçilere hizmet vermek zorundadır.

Sigortalı çalışmak zorunluluk mu?
Evet. İşçiler çalışmaya başladıkları andan itibaren SSK’lı olarak çalışmak zorundadırlar. Bu yasal zorunluluktur.

Bu nasıl oluyor?
Patron işçiyi işe başlatmadan 1 gün önce SSK’ya bildirmek zorundadır. Ayrıca işçi her ihtimale karşı sigortaya (Ben şu işyerinde çalışmaya başladım) diye, 1 ay içerisinde kendisi bildirimde bulunabilir. İşçinin buna hakkı vardır.

Patronlar deneme süresi diye birşeyden bahsediyorlar. Bu nedir?
Deneme süresi bir işçinin işyerine ve işine uyum sağlayıp sağlayamayacağının anlaşılması için geçen süredir. Ancak bunun sigortayla bir ilgisi yoktur. Patronlar işçileri sigortasız çalıştırmak için “Hele bir deneme süresini görelim de ona göre” derler. Patronların bu tutumu yasa dışıdır ve işçileri kandırmak ve oyalamak içindir. 2 aylık bir iş için bile bir işyerine girseniz patron yine sizi işe girmeden 1 gün önce SSK’ya bildirmek ve sigortalı çalıştırmak zorundadır.

İşe başladık, sigortalı olduğumuzu nereden anlayacağız?
Patron sizin çalışmaya başladığınızı bir bildirim formuyla sigortaya bildirir. Bu formda sizin imzanız olması gerekir. Eğer ilk defa sigortalı iseniz, size üzerinde sizin fotoğrafınızın olduğu bir sigorta kartı vermeleri gerekir. Ayrıca patronun düzenlediği "Sigorta Bildirim Formu"nun bir örneğini size vermek zorundalar. Bu formda sigorta kurumunun formu aldığına dair kaşesi olur.

Sigortalı olduk diyelim, peki sigortamız ödeniyor mu nereden bileceğiz?
Patron her ay bir önceki ayın sigorta bildirgesini SSK’ya verip parasını ödemek zorunda. Ödenen primlerin kimlere ait olduğu da bu bildirgede yazılı. İşveren bu bildirgeyi görünür bir yere asmak zorunda. İşçi gidip oradan bakabilir. Ya da artık internet imkanı var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın www.calisma.gov.tr internet adresinden sigorta sicil numaranızı girerek kendi durumunuzu görebilirsiniz. Fakat bu sitede son 4 aylık primleriniz henüz işlenmemiş olabilir.

Bir de patronlar (girdi-çıktı) yapıyorlarmış. Bu nedir?
Patronlar hiçbir zaman sigortalı işçi çalıştırmak istemezler. Çünkü onlar için işçi bir maliyet hesabıdır sadece. İşçileri genellikle insan olarak bile görmezler. Bana kaça mal olacak diye düşünürler. Bu yüzden (nasıl) bir işçi için verdiği her kuruş ona büyük acı verir. Yasalarımıza göre 1 yıl çalışan bir işçi kıdem tazminatı hakkı elde eder. Patronlar işte bu hakkı vermemek için ya işçiye bir çamur atarlar ve tazminatsız işten atmanın yollarını ararlar ya da işte bu (girdi-çıktı) denilen üç kağıtçılığı yaparlar.

Nasıl yapıyorlar bunu?
Patron, 1.yılı dolmaya yakın işçilerin listesini yapar. Bunları daha 11 aylıkken işyerinden ayrılmış gibi sigortaya bildirir. Sonra keyfince tekrar işe yeni girmiş gibi sigortasını yapar. Bu arada işten ayrılırken veya yeniden sigortalı olurken gerekli evraklarda işçinin imzası yerine sahte imzalar kullanır. Böylece işçi kıdem tazminatı hakkı dolmadan işten ayrılmış da sanki yeniden girmiş gibi olur. Kuşkusuz patron bunları kendisi yapmaz. Personel müdürlüğünde, muhasebede çalışan büro elamanlarına yaptırır bunu. Buralarda çalışanlarına imalatta çalışanlarından her zaman üç kuruş daha fazla verir ki patronun yaptığı her türlü ahlaksızlığa göz yumsunlar.

Bunu neden yapıyorlar?
Amaçları kıdemi artan işçilere kıdem tazminatı ödememek ve sigorta primi maliyetinden kurtulmak. Patron hem tecrübeli işçiyi çalıştırmayı ister, hem de ona kıdem tazminatı ödemek istemez. Kıdem tazminatı biriken işçiyi patron sevmez. Örneğin 10 sene çalışan bir işçiyi patron çıkarmak istiyor. Ona 10 yıllık kıdem tazminatı ödemek zorunda. Ama 10 yılda 5 kere girdi çıktı yapsa ve en sonuncusunu da 1 yıl önce yapsa. Ona 1 yıllık tazminat öder. İşçi itiraz edince de "Yasal olarak yapacak bir şeyin yok. Git mahkemeye başvur" der. İşçi de mahkemeye güvenmediği için 10 yıllık kıdem tazminatı alabilecekken patronla pazarlığa girer. Patronun da beklentisi budur zaten. Ona üç beş kuruş da sus payı verir, mesele kapanır. İşçi hakkını aramazsa tabii...!

Bir de sigortalarımızı eksik yatırıyorlarmış, bu nasıl oluyor?
Sigorta primi belli bir oran üzerinden yatırılıyor. Brüt ücretin yaklaşık %14’ü işçiden %20’si patrondan sigorta primi olarak kesilir. Ancak patron düşük prim ödemek için işçinin maaşını bordroda düşük gösterir. Örneğin 500 milyon alan işçinin maaşını bordroda asgari ücretten göstererek hem sigorta primini düşük öder hem de vergisini düşük öder, vergi kaçırır yani.

Patron bunu kendisi için yapıyor. Bunun işçiye ne zararı var?
İşçinin emekli maaşı ve emeklilik ya da işten ayrılma sırasında alacağı kıdem tazminatı sigortaya bildirilen ücreti üzerinden oluyor. Bu nedenle sigortaya düşük bildirim demek işçinin çok az kıdem tazminatı ve emeklilik maaşı alması demektir. Ayrıca İşsizlik Sigortası’ndan faydalanırken de bordroda yazan ücrete bakılıyor. Bu uygulama işçilere yapılan en büyük haksızlıklardan biridir. Bir işçi yıllarca çalışıyor bir bakıyor ki, üç kuruş kıdem tazminatı üç kuruş emekli maaşıyla bir başına kala kalmış...

Peki, işçiler sigortalı olmadıklarını, girdi-çıktı yapıldığını ya da sigortalarının eksik ödendiğini anladılar. Ne yapacaklar?
Bunu öğrenen işçi hemen Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne ve SSK Bölge Müdürlüğü’ne başvuracak. Bunun üzerine bu resmi kurumlar müfettişlerini göndererek işyerinde inceleme yaparlar.

Müfettişler geldi, patron dedi ki;"Ben bu adamı tanımıyorum, yalan söylüyor." İşçi orada çalıştığını nasıl ispatlayacak?
Burada en önemli kanıt çalışma arkadaşlarıdır. Arkadaşlarını tanık olarak gösterebilir. Bir de işçiler işyerinde kendilerine verilen her türlü belgeyi mutlaka saklamalıdırlar. Bir fazla mesai çizelgesi, nöbet kağıdı, maaş zarfı vb. aklınıza ne gelirse mutlaka saklayın. Bu tür şeyler önemsiz gibi görülebilir ama ilerde bir sorun olduğunda mahkemede çok işe yararlar.

Sonra ne olur?
Müfettişler işçiyi haklı bulurlarsa fazla sorun olmaz. Bu raporla patrondan bu eksikliği gidermesi istenir, gidermezse işçi iş mahkemesine dava açar. İşten çıkartıldıktan sonraki 5 yıl içinde bu davayı açma hakkı vardır. Mahkeme büyük olasılıkla işçiyi haklı bulur ve patrondan bütün kayıplarını geri alır. Ama diyelim ki, patron müfettişleri ikna etti ya da müfettişler görevlerini düzgün yapmadılar. İşçinin bu durumda da mahkeme hakkı kaybolmaz. Bu sefer elindeki bütün kanıtlarla yine mahkemeye başvurabilir.

Peki, işçi patronu şikayet edecek ama şöyle bir durum var. Şimdi sigortalı çalışacağız veya bir haksızlığı gidereceğiz diye işimizden mi olacağız. Patron kendisine dava açan bir işçiyi işte tutmaz ki. İşçinin yine eli kolu bağlı olmayacak mı?
Her şeyden önce bu işçinin kendi kararı. İşçi haksızlığa boyun eğmemeli. Çünkü işçi bütün hayatı boyunca çalışmak zorunda. Böyle haksızlıklar karşısında boyun eğerek çalıştığı sürece ne çalıştığının bir kıymeti oluyor ne de geleceğe bir yatırım yapabiliyor. Ayrıca bu durum karşısında yasal bir güvencesi de var. Yasa diyor ki; eğer bir işçi patronunu herhangi bir nedenle dava etmiş ve patron bu dava etme olayından sonra işçiyi işten çıkarmış ise bu "kötü niyetli" bir davranıştır. İşveren bu "kötü niyetli" davranış karşılığında diğer yasal haklarının yanında ihbar tazminatının 3 katı kadar "kötü niyet tazminatı" öder.

Son olarak şunu soralım: Ülkemizde sigorta sistemi iyi çalışıyor mu?
Hayır iyi çalışmıyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; sigortanın sunduğu en temel hizmetler olan sağlıklı yaşamak ve emeklilik sonrası asgari bir gelir garantisi olması her insanın en temel hakkı olmalıdır. Yani bir vatandaşımız bu ülkeye yıllarca çalışarak bir hizmette bulunmuşsa devlet her koşulda o vatandaşımıza yani hepimize ömür boyu sağlıklı ve asgari standartları olan bir yaşamı sağlamak zorundadır. Devlet olmanın gereği budur. Buna sosyal devlet deniyor. Ancak bizim ülkemizde sosyal devlet sadece kağıtta yazılı olduğu için her şey özelleştiriliyor yani parası olan iyi yaşar olmayanın da vay haline. Önümüzdeki yıllarda öyle bir sistem getiriyorlar ki, şimdikinden daha zor günler olacak işçiler için. Bu konunun çok ayrıntılı olarak incelenmesi gerekiyor. Ayrı bir kitapçık çıkartarak bu konuyu bütün yönleriyle ele alacağız.


İŞTEN ÇIKARTILMA DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER VE HAKLARIMIZ

İş nedir?
İş, insanlara faydalı olacak mal veya hizmetlerin üretilmesidir. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende insanlığa faydalı olacak her şey patronların para kazanması için yapılır hale gelmiştir. Sermaye zenginlerde olduğu için işi kuran da sermaye sahibi olmuş işi yapan işçi ise patronun yanında bir köle haline gelmiş. Bu insanlık düşmanı kapitalist düzen değişmediği sürece de bu kölelik ilişkisinin değişmesi imkansız.

İşçi neden çalışmaya gerek duyar?
Aslında mesele sadece işçinin yaşamak için çalışması gerekir meselesi değildir. Patron daha çok zengin olmak için işçi çalıştırmak zorundadır. Emek sömürüsü yapacak ki, kar ortaya çıksın. Kendisi ya da çoluğu çocuğu çalışacak değil ya...! Sabancı’nın babası 50 sene önce küçük bir çırçır fabrikasıyla başladığı patronluk hayatından buraya nasıl geldi. Kendileri mi çalıştı da bugün Sabancı Holding oldular. Demek ki, işçinin emeği olmazsa sermayenin büyümesi imkansız.

Nasıl yani, işçi patrona muhtaç değil mi, patron olmazsa işçiye kim iş verir?
İşçi patrona muhtaç değildir. İşçinin sadece çalışmaya ihtiyacı vardır. Esasında patron işçiye muhtaçtır. Çünkü sermaye denilen şey emek sömürüsüyle biriken paradır. Ama işçi çalışmak için illa ki bir patrona kendini sömürtmek zorunda değildir. Örneğin kamu bütçesiyle kurulan bir şeker fabrikasında işçiler çalışarak hayatlarını kazanabilmektedir.

Öyleyse işçiler niye patron karşısında bu kadar aciz durumdalar?
Öncelikle kapitalist düzenin kanunu budur. Fabrikalar, atölyeler halkın malı haline gelmedikçe zenginler işçileri sömürmeye devam edecek. Ancak işçiler yine de patronun kölesi olmak zorunda değiller. Bunun için kendilerine iş veriyor diye patrona minnet duyma anlayışından vazgeçmeleri lazım.

Ne yapacaklar öyleyse?
Öncelikle kendilerinin işçi, onların patron olduğunu bilecekler. Patron işyerini para kazanmak için kurmuştur. Para kazanmak için işçiyi düşük ücretle ve kötü koşullarda çalıştırmak zorundadır. Dolayısıyla işçi ile patron arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Patronlar ancak işçilerin gücünü gördüklerinde işçinin haklarını verirler. Avrupa’da bugün işçiler biraz rahatsa zamanında verdikleri mücadeleden dolayıdır. Bu nedenle işçiler aynı yolun yolcusu olduklarını bilmeliler ve ortak hareket etmelidirler.

Yani patron ona kapıyı gösterince ne yapacaklar?
Bir keresinde o işyerini ayakta tutan sermayenin kendisinin ve arkadaşlarının ortak emeğinin ürünü olduğunu bilecekler. Dolayısıyla işyeri patronun çiftlik gibi yöneteceği bir yer değildir. Bu nedenle öncelikle işyerindeki ve çevredeki işçi arkadaşlarıyla bir olup, patronun karşısına dikilmelidirler. "Biz senin kölen değiliz, bizimle istediğin gibi oynayamazsın" demeliyiz.

Peki ya işçilerin böyle bir birlikteliği ve örgütlülüğü yoksa?
Öncelikli mutlaka böyle bir birliktelik için uğraşılmalı. Örgütlü olmaktan daha garanti bir çözüm yok. Ama yine de bu birliktelik henüz kurulmamışsa o zaman yasal haklarımıza bakmamız lazım.

Yasalarda işçileri koruyan bir şeyler var mı?
Yasalar esas olarak patronların çıkarlarını korumak için vardır. Ancak eğer işçilerin bir gücü varsa yasa yapılırken işçiler de örgütlü güçleriyle, sendikalarıyla, eylemleriyle hükümete baskı yaparak kendi lehlerine bazı yasa maddelerini kabul ettirebilirler.

Şu anki yasada bizi koruyan neler var?
Öncelikle yasa patrona işçiyi işten çıkartma hakkını veriyor. Çünkü yasada işyerini patronun evi gibi görüyor. İşçiyi patronun yanında çalışan, ona muhtaç kişi olarak tanımlıyor. Ama işçi mücadeleleri sonucunda patronların işçileri işten çıkartmaları bazı koşullara bağlı hale getirilmiş. Yani patronun keyfi davranması biraz önlenmiş.

İhbar tazminatıyla mı?
Evet. Öncelikle patron işçiyi çıkartacağı zaman önceden haber vermesi gerekiyor. “Ben seni şu gerekçeyle çıkartıyorum, haberin olsun kendine iş aramaya başla” demesi lazım. Buna ihbar süresi deniyor. Eğer patron bunu yapmamışsa işçiye ceza ödüyor. Buna da ihbar tazminatı deniyor. Örneğin yasaya göre 1,5 yıl ile 3 yıl arasında bir süredir işyerinde çalışan bir işçiyi patron eğer işten çıkartacaksa patron işçiye 6 hafta önce bunu bildirmek zorunda. Eğer bildirmeden çıkarırsa 6 haftalık ücret tutarında ceza öder.

Başka ne tür haklarımız var?
İşçinin çalışma süresi 1 yılı geçmişse kıdem tazminatı hakkı vardır. Çalıştığı yıl başına aylık brüt ücreti ve sosyal haklarının toplamı kadar tazminat alır. Yıllık izin kullanmamışsa veya ödenmeyen fazla mesai ücreti vb. varsa onları alır.

Patron vermezse...?
Bu durumda işçi İş Mahkemesine dava açar. Kıdem tazminatı hakkı için 10 yıl, diğer alacaklarda 5 yıl boyunca dava açma hakkı vardır.

Her türlü işten çıkartmada bu haklar var mıdır?
Hayır. Eğer patron işçiyi yasada belirtilen (haklı sebeplere dayanan gerekçelerle yani işçinin açık kusurundan kaynaklanan nedenlerle) işten çıkartıyorsa kıdem tazminatı alamaz. Örneğin işçi hırsızlık yapmışsa veya bir başka işçi arkadaşına haksız olarak zarar vermişse vb. Bunlar yasada açık açık yazılıdır.

Peki işten atılan işçi, "Yapılan haksızlıktır ben tazminatımı falan almak istemiyorum, çalışmak istiyorum." diyebilir mi?
Evet diyebilir. Ancak bunun için o işyerinde 30’dan fazla işçi çalışıyor olması ve o işçinin en az 6 aydır orada çalışıyor olması lazım. Bir de işinin süresiz olması lazım. Yani 3 aylığına, 5 aylığına bir iş için alınmamış olması lazım. Bu koşulları yoksa, örneği işyerinde 25 kişi çalışıyorsa bu hakkı yoktur.

Koşulları uyuyorsa ne yapacak?
Koşulları uyuyorsa hemen mahkemeye başvuracak. "Ben haksız yere işten atıldım işime geri dönmek istiyorum" diyecek. Bunu işten çıkartıldığının kendisine bildirilmesinden itibaren 1 ay içinde yapmak zorunda.

Diyelim ki, mahkeme işçiyi haklı buldu...
Bu durumda patron işçinin işten çıkartıldıktan sonraki süreçte çalışamadığı süreler için 4 aylık ücretini ödemek zorundadır. Ayrıca işçinin mahkeme kararından sonra 10 gün içinde (İşe geri dönmek istiyorum) diye patrona başvurması lazım. 10 günü geçirirse hakkını kaybeder. İşveren de işçinin başvurusundan sonra 1 ay içinde de işçiyi yeniden işe başlatmak durumundadır

Patron mahkeme kararına uymazsa ne olur?
Eğer patron mahkeme kararına uymayıp işçiyi işe almazsa mahkemenin belirleyeceği miktarda bir para cezasını ayrıca işçiye ödemek zorundadır. Bu ceza en az 4 aylık en çok 8 aylık ücret tutarındadır.

Hiç yorum yok:

Blog Listem

  • MARKS'TAN ÖĞRENİYORUM - MARKS VE LENİN'DEN DİN İLE İLGİLİ DEMEÇLER...Marksa Göre Din ve Yabancılaşma [Erdoğan Ahmet] Marks dinle ilgili sosyal şartların sebep olduğu yabancılaşmad...
    14 yıl önce

DİRENİŞ

DİRENİŞ
AÇLIK GREVİNİN 1.GÜNÜ

Katkıda bulunanlar

TEMİZLİĞE HOŞGELDİNİZ.

"İçinde yaşadığımız şehirler ölümün okullarıdır,çünkü gayri insanidirler.bu şehirlerin herbiri uğultunun ve leş kokusunun kesiştiği kavşaklar halini almıştır.herbiri binalardan oluşan bir kaos olmuştur.bu şehirlerin içine milyonlarcamız yığılarak,yaşama nedenimizi yitirmekteyiz.biz çaresiz,bahtsızlar..."

büyük temizlik başlayacak...
ruhunuzu vitrinlerden kaçırın,özgürleştirin ve temizlenin.
değiştireceğimiz koskoca bir dünya var...
Powered By Blogger

DİRENİŞ

DİRENİŞ
GÜNEŞİMİZ...

YENİ YILDAN BEKLENTİLERİNİZ

Etiketler

İzleyiciler

FİLMLER

  • 15-16 HAZİRAN
  • AMELİE
  • AMERICAN GANGSTER
  • EKMEK VE GÜLLER
  • FIGHT CLUB
  • GERMİNAL
  • JESSE JAMES
  • LEON
  • REZERVUAR KÖPEKLERİ
  • V FOR VENDETTA
  • ÖLÜM GEÇİRMEZ