DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİRİZ. DÜNYANIN KİRLERİNİ TEMİZLEMEK İÇİN, TÜM SÜPÜRGELER BİRLEŞİN... süpürge temizlenmek ve temizlemek isteyen tüm alınteri sahiplerine açıktır.gündem işçi,sendika ve sınıf siyasetidir.varoluşumuzun birlikteliğimizde olduğu bilinciyle,süpürgemizi en pürüssüz temizlik için büyütmeliyiz.tüm işçi sınıfı ve sektörlerin yer alacağı ama temelde çağrı merkezi sömürüsü ve kirlerini temizlik listesinin başına koymuş bulunmaktayız. kolay gelsin.

26 Kasım 2008 Çarşamba

ufuk çizgisi okuyun-http://www.ufukcizgisi.org/index.php?in=84&p=2192

Sadece teni siyah!..

Sadece teni siyah!..
Aylardır dünyaya da dert olan Obama sendromu nihayet “mutlu sona”erdi. Önümüzdeki yıllarda dünyanın“kaderini” etkileyecek yeni politika ve stratejilerin nasıl şekilleneceğinin ipuçlarını vereceği için herkesin gözünü diktiği bu seçim, son günlerin en revaçta konusuydu (1).

Bu “büyük oyun”a bağış adı altında büyük meblağlar yatıran ve bu yüzden de sonuçları üç aşağı beş yukarı çantada keklik görecek kadar emin olanların dışında, dünyanın her yanından adeta nefeslerin kesilerek izlendiği bu seçim, nihayet tamamına erdirildi. (2) Irkçılıkla tescilli Amerikan toplumunun “siyahi” Afrikalıyı başkanlığa taşıyacak kadar “çıkışsızlık” ve “değişim” arayışı içinde olduğu da böylelikle açık bir biçimde görüldü.

Şimdiye kadar uygulanan ekonomik politikaların salt işçi ve emekçileri değil giderek orta sınıfları da bezdirdiği, işsizlik oranının 40 yıldır görülmeyen yeni bir düzeye çıktığı, en demokratik ülke olmasıyla çok övünüldüğü halde hangi koşullarda işkence yapılabileceğine dair genelgelerin çıkarıldığı, dünyanın her yanındaki işgal ve saldırganlığın başını çekmesiyle anılan ve Guantanamo utancının Amerikalı kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak algılandığı koşullarda Demokratlar, onlar içinde de Obama,“sosyalist olduğu” yönündeki iddialara rağmen ipi göğüsledi. (3)

Derisinin rengine rağmen Obama’nın başkan seçilmiş olması, ABD sınırları içinde “ileriye doğru” bir adım olarak görülebilir. O Amerikan toplumu ki, kapitalizmin insanları ne denli aptallaştırıcı, sadece belirli becerilerle donanmış, düzleştirici, okumuş cahiller üreten bir sistem olduğunu sergileyen bir vitrin olmasıyla ünlüdür. Basit manipülasyonlarla bile çok kolay yönlendirilebilen bu toplum, genlerine işlemiş gerici ve ırkçı önyargıların tutsağıdır. Kısacası, kapitalizmin nasıl bir insan ve toplum yarattığını görmek için insanın ABD’ye bakması -onun içinde çok sayıda bulunabilecek prototiplerden biri olarak McCain’in kendisine başkan yardımcısı olarak seçtiği Sarah Palin’e bakması- yeterlidir. Dolayısıyla, ABD için bazılarının “devrim” olarak niteledikleri bu gelişme, insanlık ve onun tarihsel birikiminin ulaştığı nokta açısından utanç verici bir geriliğin kutsanmasından başka bir anlama gelmez. Kaldı ki Obama, teni siyah ama geriye kalan her şeyiyle; programı, hedefleri, seçtiği başkan yardımcısı, çalışma ekibiyle beyaz bir Amerikalıdır!

Dış borcu 10 milyonu aşmış, borsalarında sadece tek bir günde 1 trilyon doların kaybedilebildiği ABD ekonomisi gerçekten de zor durumda; özellikle finansal olarak Çin’e, Japonya’ya, Körfez ülkelerinin petro-dolarlarına, velhasıl dünyanın diğer her yerinden kendisine akacak kaynaklara muhtaç. Bankalar, işletmeler batıyor, onbinlerce insan işini kaybediyor, borç-harç aldıkları evleri ellerinden uçup gidiyor. İşte bu yüzden, ABD’den başlayıp dünyaya yayılan, en fanatik kapitalizm savunucularının dahi korku içinde 1929 Bunalımı’na benzettikleri, Franklin D. Roosevelt’in ölümünden beri ekonomideki en ciddi 12. resesyon olarak açıklanan kriz koşullarında oyun öyle kurulmalıydı ki -her şey bir yana-, içte kriz denetim altına alınarak ekonomi restore edilebilsin, dışta ABD emperyalizminin güç kaybı biraz olsun frenlenip imajı yeniden parlatılabilsin. Amerikan toplumundan yükseldiği iddia edilen, fakat gerçekte Amerikan emperyalist burjuvazisinin düne kadar neocon politikaların ateşli destekçisi kimi kesimlerinin dahi üzerinde birleştikleri “değişim” sloganı ve demagojisinin arkasında yatan hedef işte budur!

Neden?
Nedenler çok çeşitli. Bunlardan iç -dış olarak tanımlanacak olanlar ve ekonomik-siyasi olarak değerlendirilenler günümüz dünyasında fazlasıyla iç içe ve birbirleri üzerinde zaman zaman tetikleyici, zaman zaman da frenleyici bir etkiye sahip. Söz konusu olan olağanüstü geniş ve hayli karmaşık bir ekonomi; ekonomik, siyasi, kültürel, askeri ve diplomatik bir ahtapot olunca, bu hem ABD’nin kendisi hem de onunla bir biçimde ilişkili (hasımları ve müttefikleri) bütün güçleri yakından ilgilendirmemezlik edemez. Konu, kollarını dünyanın her yanına yaymaya azimli ve bunu gücünün zirvelerinde dolaşırken büyük ölçüde başarmış, saldırgan, hegemonyasını dünyanın ağırlık merkezleri sayılan stratejik bölgeler üzerinde konuşturan, -özellikle de 11 Eylül sonrası- güvenlik paranoyasıyla sadece ülke dışında değil içinde de diken üzerinde oturan, ekonomik ve askeri olarak ne kadar devasa olursa olsun genç ve yükselen bir emperyalist değil, inişe geçmiş bir emperyalist -ABD emperyalizmi- olunca, hiçbir zaman sabit olmayan fakat özellikle içine girdiğimiz genel kriz ortamında sık sık değişen dengelerin hepsini bir bir ele almak gerekiyor.

ABD, “Amerikan rüyası”nın yatağıydı. ABD’nin özellikle ideolojik, sonra sırasıyla ekonomik, siyasal, kültürel ve askeri gücündeki zayıflama elbette bir günde ortaya çıkmadı. Fakat değişik dönemler açısından irdelenecek olursa, ABD’nin ideolojik çekim gücü başta olmak üzere “yumuşak gücü”nde ne zaman bir zayıflama olsa -tıpkı kapitalizmin yapısal krizlerinin ötelenmeye çalışılması gibi-, ne zaman eski katı ve muhafazakar, artık iyiden iyiye nefret edilen politikalar ve onlara can verdiği sanılan kişiliklerle idare etmek olanaksızlaşsa -bunu bir dönem de olsa ama mutlaka-, restore edecek bir figür sahneye sürülür. Bunun adı bazen Kennedy olur bazen Clinton, şimdi de Obama… Bazen de figürlerin yerini Amerikan toplumunu da “ulusal bir hedef” temelinde “birleştirmeyi kolaylaştıracak” Pearl Harbour ya da 11 Eylül gibi bir olay alır. (4)

Nasıl?
Obama’nın zaferinde kuşkusuz pekçok faktör etkili olmuştur. Fakat bunların başında, krizin etkilerini yaşamında her gün biraz daha fazla hisseden, dünyaya nizam vermeyi en vahşi ve insanlıkdışı yöntemlerle sürdüren emperyalist bir ülkenin halkı oldukları için de nefret ve tepkinin hedefi durumundaki ABD halkının çaresizliğine ve çıkışsızlığına sihirli bir slogan ihtiyacı gelir: Değişim! Bütün darda kalınan dönemlerde kapitalist-emperyalizmin sistemin aksayan yönlerine yapılan vurgu eşliğinde daha insancıl, daha umut vadedici, daha “bizden biri” piyasaya sürülmüş ve kapitalizmin kendini yenileyebilme gücüne iman etmenin sonuçlarına bel bağlanması gerektiği düşüncesi körüklenmiştir.

Ne kadar “bizden biri” olursa olsun, toplumun yeniden yeniden işlenmesi, yönlendirilmesi ve imajın canlı ve kendini üreten bir tarzda geliştirilmesi, lobicilik faaliyetlerinin eksiksiz yerine getirilmesi, boşlukların anında kapatılabilmesi,.. için elbette en elzem olan paranın gücüdür. Bunu da ABD sermayesinin temsilcileri gönüllü bir biçimde yaptılar. “Değişim” sloganıyla birlikte bunu yapmaya aday olan Obama’nın kafalara ve yüreklere kazınması, medya tekellerinin son aylardaki neredeyse tek işi haline geldi.

Bu çabalar nihayet sonuç da verdi ve ABD’nin 44. başkanı olarak Obama seçildi. Evet Obama’nın derisi siyahtı, fakat seçilmesinde, kuşkusuz yalnızca siyahların oyları etkili olmadı. Her ne kadar bu kesimin oylarının yüzde 95′i Obama’ya gitmiş olsa da diğer kesimlerden -ve beyaz Amerikalılardan- oy almasaydı, kazanamazdı. Bütün bunlara ek olarak, Latin kökenli seçmenlerin üçte ikisinin oyları ve özellikle gençlerin ve üniversitelilerin tercihleri de Obama’dan yanaydı.

Seçim yarışının son haftasında McCain’in o salakça cümlesi geldi ve dinamiklerin performansını bir günde bile farklılaştırabildi: “Kriz bizi korkulduğu kadar etkilemez, Amerika’da ekonominin kökleri sağlamdır…” Kendini dünyanın hakimi sanan kibirli bir Amerikalının, ABD’de patlayan ve tüm dünyaya yayılan ekonomik krizi küçümsemesi büyük bir hataydı. Sıradan Amerikalı bile bu“sakinleştiriciyi” yutmadı. Bu kriz ne basit bir krizdi, ne de sadece ekonomi alanıyla sınırlı kalabilirdi. On yıllardır ötelene ötelene birikmiş, yığışmış ve içinden çıkılmaz hale gelmiş bir girdaptı. Emperyalizm aşamasına geçişle birlikte tarihsel bakımdan ömrünü doldurmuş bir sistem olarak kapitalizmi, ne yaparsa yapsın, hangi yeteneğini konuşturursa konuştursun “ötelemekten” başka bir şey yapamayacağı krizlerden ve onları da doğuran yapısal hastalıklarından hiçbir doktor kurturamaz! Kapitalizmin insanlığa çektirdiği acılara, doğa da içinde olmak üzere yarattığı yıkımlara son verecek tek bir ilaç vardır: Sosyalizm! 

Yapabilir mi 1?..
Rüyaya kaldıkları yerden devam etmek isteyenler kulaklarını karısının kariyerine, yetenekli kızlarına, Beyaz Saray’a köpek alınıp alınmayacağına, Obama’nın ilk gaflarına dikmişken ’sadece derisi siyah olan’ çiçeği burnunda Başkan ilk açıklamasını yaptı: “Orta sınıfı güçlendirecek yeni bir kurtarma paketine ihtiyaç var”. Orta sınıfı güçlendirmek demek, sistemin toplumsal dayanaklarındaki zayıflamanın, dolayısıyla bir kaygının itirafıdır.

Amerikalı emekçilerin en hayati ihtiyaçlarına değil de, krizin de etkisiyle onları silindir gibi ezerek orta sınıfın kıyılarını ciddi olarak aşındırmaya başlayan yoksullaşma ve yaşam standartlarında düşmeye odaklanan Obama, “destekçilerine” borcunu ödemek zorunda. Wall Street’in finans patronları başta olmak üzere, belli başlı bütün tekel grupları, JP Morgan, Citigroup, Citadel Investments, Credit Suisse, Morgan Stanley gibi banka ve borsa kuruluşları… İşin ilginç -olmayan- yanı, seçim döneminde Cumhuriyetçi adayı destekleyen tekellerle Obama’yı destekleyen tekellerin hemen hemen aynı olması.

Kısacası sermayenin bütün kanatları içte ekonomik ve toplumsal krizden, dışta dünyadan tecrit olmaya bir son vermenin, Afganistan ve Ortadoğu batağından kurtulmanın adresi olarak Obama isminde birleşmişlerdi. Uzmanların ve akıldane danışmanların söyledikleri hep aynı kapıya çıkıyor: Obama’nın işi zor! Kimi buna süre de veriyor. Clinton’ın mali işler danışmanı Stiglitz, evin içini düzene sokmak için bile Obama’nın en az 18 aya ihtiyacı olduğunu söylerken, Obama’nın dış politika danışmanı Joe Biden, “Obama 6 ay içinde sınanacak…” diyerek bir yandan 6 ay içinde pek bir değişim adımı beklemeyini ima ederken öte yandan önümüzdeki dönem karışacak/karıştırılacak bölgelerini tek tek sayarak tehdit savuruyordu. (5)

İçte, krizin tüketici etkilerinin elden geldiğince minimize edilmesi kapsamında Obama’nın ayağının tozuyla buluştukları, ABD’nin en zengin yatırımcılarından Warren Buffet, Google, Xerox şirketleri ve Hyatt otellerinin yöneticileri gibi sermayenin önde gelenleri oldu. İşsizlik belasının 40 yıl öncesine rahmet okuttuğu ABD’de Obama’nın ilk verdiği söz işsizlik yardımının süresinin uzatılacağıydı. İkinci öncelik otomobil sanayine verilecekti. Daha önce -Bush döneminin son günlerinde- Senato’da kabul edilen 700 milyar dolarlık mali sektörü kurtarma paketini yeniden ele almak ve gözden geçirmek gerektiğini belirten Obama, “mali sektör yöneticilerini ihya etmek yerine” yüksek ve değişken faizli kredilerle evlerini kaybeden, hayatları altüst olan mortgagezedelerin kurtarılmasına öncelik vereceklerini de ekledi. Özünde devlet aracılığıyla burjuvaziye peşkeş çekilecek kaynakların emperyalist tekeller arasındaki dağılımını değiştirmeyi içeren bu yönelimin, topluma başka birtakım gözboyayıcı şovlarla da birleşik olarak“Krizin faturasını sorumlularına ödetmek” biçiminde pazarlanması olasılığı da yüksektir.

ABD halkının mahrumiyetini çektiği sağlık ve eğitim alanlarına ilişkin vaatler ise henüz orta yerde durmaktadır. Sağlık hizmetleri ve sigortası ABD’de en sorunlu alanlardan biridir. ABD, emperyalist ülkeler arasında dünyada “evrensel sağlık sigortası” olmayan tek ülke! Yaklaşık 45 milyon kişinin sağlık sigortası, 25 milyon kişinin de yeterli sigortası yok. Bütün o şaşaalı propagandaya rağmen açlık ve evsizlik dizboyu. Neredeyse Türkiye’nin nüfusu kadar insan sokaklarda yaşıyor.

Yapabilir mi 2?..
ABD’nin başında, dışta da, en az içtekiler kadar büyük “bela”lar var. Irak bataklığından bir biçimde kurtulmak, Afganistan’daki sorunların çözümü, yenileri çıkmazsa eğer, Ortadoğu ve Pakistan’a nizam vermek, mümkünse diğer emperyalistleri de işin içine katarak İran’a haddini bildirmek, Rusya, Çin ve Hindistan’ın büyüyen ekonomik, siyasi ve askeri güçlerini frenleyecek önlemleri devreye sokmak... bunlardan ilk elde sayılabilecek bazıları. Bütün bunlar daha seçim döneminde iki aday tarafından da çeşitli vesilelerle dile getirildi. Dıştaki siyasi sorunlar ve onların çözümüne ilişkin ikisi arasında ÖZDE herhangi bir fark yoktu. Sözgelimi, İran’ın nükleer bomba yapmasını engellemeye çalışmak, bunun için ilk elde İran’a mali ambargo uygulamak gerektiği şeklindeki ortaklaşmaları, verilebilecek en iyi örnektir.

Fakat özellikle dış politika söz konusu olduğunda, herkesin sandığının ve gönlünden geçirdiğinin aksine, Obama’nın güvercin, McCain şahin olduğunu düşündürtecek tek bir veri bile yok. Aksine, McCain gibi Obama’nın da genel olarak Irak’taki ABD güçlerini azaltmayı önde tutan bir söylem tutturmasına ve ikisi de Irak’tan çıkmaktan değil çekilmekten bahsetmelerine rağmen -Oysa Obama, bir yıl önce, “bütün güçleri çekerim” havalarındaydı-, sözgelimi Obama silahlı kuvvetlerin asker sayısını 90 bin artıracağını söylüyor. Afganistan’daki savaşı, sonuç alacak şekilde bir üst düzeye çıkararak yönetmeyi, Usame Bin Ladin’in“avlanması” işine hız vereceklerini, bu harekatı engellemesi halinde Pakistan’a saldırmayı önerebiliyor! Şurası çok açık ki, Obama’nın Afganistan konusundaki -henüz söylem düzeyinde de olsa- pozisyonu, Bush’tan bile daha sağdadır. Afganistan’daki savaşa çokyönlü olarak yüklenmek, bu yüzden başlangıç olarak da 10-15 bin asker daha göndermekten dem vuruyor! Bütün o “dünyanın her halini görmüş mağdur ve bu yüzden insancıl ve sevimli bir siyah”olarak görünmesine rağmen, “Terör şebekeleri ve teröre destek veren devlet ve örgütlenmeleri çökertmek için” yeni ve daha gelişkin bir istihbarat yaratmanın, 100 ülkede “terörle savaş” verme gereğinin altını çizebiliyor.

Obama, ilkelerin adamı değil, sermayenin adamı! Çünkü Irak ve Afganistan konusunda bunlar pişirilirken, Filistin konusunda daha önce söylediklerini unutmuş görünüyor. Güçlü İsrail lobisinin de bastırmasıyla, üstelik daha başkan bile olmadan önce Kudüs’ü kutsal, aynı zamanda İsrail’in ‘ebedi ve bölünmez’ başkenti ilan ettiğine bakılırsa, yeni ABD yönetiminin Ortadoğu’nun kanayan yarası ve yıllardır dur durak bilmeyen bir saldırganlık ve ona karşı sürdürülen mücadeleyle bunların en başında gelen Filistin sorununda Obama’nın öyle sanıldığı gibi “adaletsizlikleri gidereceği, işgallere ve savaşlara son vereceği, dünyanın talanından vazgeçeceği”bir tutum içinde olacağına inanmak artık çocukça bir iyimserlik de değil, ucu bucağı belirsiz bir avanaklık olacaktır. Çünkü, tıpkı daha önceki söylemlerinde olduğu gibi, ağızdan çıkan her sözde ve atılan adımlarda konuşan son tahlilde Obama değil, emperyalist sermaye olacaktır!



1) ABD dışındaki 88 ülkeden 84′ünde “Obama kazanacak!” eğilimi güçlüydü. Bazı İranlıların Obama’yı gerçekten kurtarıcı gibi gördükleri, “Mehdi’nin gelişinin işareti kabul ettikleri, Kıyametin habercisi olduğunu düşündükleri” bile öne sürülebildi. Bu kervana Türkiye’den de katılanlar oldu: VAN’ın Gürpınar İlçesi Çavuştepe Köyü sakinleri, “içimizden biri” olarak niteledikleri Obama için 44 kurban kesip, davul zurna eşliğinde halaylar çektiler. Yapılan konuşmalarda, “Umarız dünya kardeşliği için savaşsız ve kaossuz bir barış ortamı için sayın Obama çaba sarfedecektir” denildi.

2) Obama başkanlık seçimleri sırasında 800 milyon dolar bağış topladı. İlk kez bir seçimde internet aracılığıyla rekor düzeyde bağış toplanabiliyordu ve bu miktar “küçük bir Pasifik ülkesinin gayri safi milli hasılası kadar”dı. Öte yandan Obama’nın seçim masrafının Cumhuriyetçiler’inkini ikiye katladığı da belirtilmeli.

3 ABD, ‘85′lerden başlayarak dünyanın en büyük borçlu ülkesi olma “şerefini” kimselere bırakmamaktadır. ABD için giderlerini karşılamanın artık neredeyse tek yolu, dışardan gittikçe daha büyük miktarlarda sermaye ithal etmek olmuştur. ABD ekonomisindeki büyüme belirtileri sadece hizmetler sektöründeki canlanma sayesinde olabilmektedir. Buna karşın, demir-çelik, tekstil, otomotiv, elektronik sanayinde daha ‘73′lerden başlayan gerileme -gerilemenin görüldüğü ikinci sektör tarım alanıdır-, sonucu sözgelimi geçen yıl sadece Çin’den 321 milyar dolarlık mal alınmış, 62 milyar dolarlık satış yapılmıştır. Yine sadece bu yılın Şubat ayında işini kaybedenlerin sayısı 63 bindir. Yıl boyunca işinden olanların sayısı ise 1.2 milyonu bulmaktadır. Bu durumda işsiz sayısı 10 milyona yükselerek son 14 yılın rekorunu da kırmış demektir. Kriz ortamı öyle tahrip edici bir biçimde ilerlemektedir ki, geçtiğimiz günlerde ABD Merkez Bankası, Franklin Bank ve Security Pasific Bank of California adlı zordaki iki bankaya daha el koydu. Böylece ABD’de yılbaşından bu yana el konulan banka sayısı 19′a yükseldi.

4) Bu olay, ABD emperyalistlerinin yıllardır ısrarla iddia ettikleri gibi Usame Bin Ladin tarafından gerçekleştirilmiş olsun ya da ABD’nin emperyalist hegemonya emellerinde vites büyütmesinin zeminini yaratmak için kendisinin organize ettiği veya önceden bildiği ve önleyebilecek durumda olduğu halde farklı hesaplarla gözyumduğu bir eylem olsun, farketmez. Bu yöndeki spekülasyonlar hayli fazladır.

5) Biden bu projeksiyonunu şöyle özetliyor: “Sözlerimi not edin: Barack Obama’nın tıpkı Kennedy gibi sınanması altı ayı bulmayacak. (…) İzleyin, bir uluslararası krizimiz olacak, bu adamın yiğitliğini sınamak üzere oluşturulacak bir kriz. Ve o hakikaten çok çetin kararlar vermek zorunda kalacak. Kararın ne olacağını bilmiyorum, fakat söz veriyorum bu gerçekleşecek. Bir tarih öğrencisi ve yedi başkana hizmet etmiş biri olarak bunu garanti ediyor. Size bu krizin nereden kaynaklanabileceğine dair en az dört beş senaryo çizebilirim.. Ortadoğu'dan çıkabilir. Hint Altkıtası’ndan çıkabilir. Petrol denizinde yüzdükleri için yeniden şımarmış olan Rusya’dan çıkabilir”.

Hiç yorum yok:

Blog Listem

  • MARKS'TAN ÖĞRENİYORUM - MARKS VE LENİN'DEN DİN İLE İLGİLİ DEMEÇLER...Marksa Göre Din ve Yabancılaşma [Erdoğan Ahmet] Marks dinle ilgili sosyal şartların sebep olduğu yabancılaşmad...
    14 yıl önce

DİRENİŞ

DİRENİŞ
AÇLIK GREVİNİN 1.GÜNÜ

Katkıda bulunanlar

TEMİZLİĞE HOŞGELDİNİZ.

"İçinde yaşadığımız şehirler ölümün okullarıdır,çünkü gayri insanidirler.bu şehirlerin herbiri uğultunun ve leş kokusunun kesiştiği kavşaklar halini almıştır.herbiri binalardan oluşan bir kaos olmuştur.bu şehirlerin içine milyonlarcamız yığılarak,yaşama nedenimizi yitirmekteyiz.biz çaresiz,bahtsızlar..."

büyük temizlik başlayacak...
ruhunuzu vitrinlerden kaçırın,özgürleştirin ve temizlenin.
değiştireceğimiz koskoca bir dünya var...
Powered By Blogger

DİRENİŞ

DİRENİŞ
GÜNEŞİMİZ...

YENİ YILDAN BEKLENTİLERİNİZ

Etiketler

İzleyiciler

FİLMLER

  • 15-16 HAZİRAN
  • AMELİE
  • AMERICAN GANGSTER
  • EKMEK VE GÜLLER
  • FIGHT CLUB
  • GERMİNAL
  • JESSE JAMES
  • LEON
  • REZERVUAR KÖPEKLERİ
  • V FOR VENDETTA
  • ÖLÜM GEÇİRMEZ